Merhaba,
Bu hafta sizi, uzun süredir derslerime katilan Ümit Gülsen’in deneyimleriyle bas basa birakmak istiyorum.
Sevgiler
Benim Yoga ile tanismam, maalesef oldukça geç bir zamanda oldu. Simdi size bunun hikayesini anlatacagim, ancak nasil tanistigimizi anlatmak için, dört yil önceye gitmem gerekiyor.
44 yasimda iken, yani, bundan dört yil önce kanser ile tanismak durumunda kaldim. Üstelik oldukça sert ve yipratici bir sekilde. Kemik iligimde gelisen kanserli hücreler, neredeyse iligi tamamen teslim almis gibiydi ve halim perisandi. Uzun süredir sirtim çok agriyordu ve asiri terliyordum fakat bu belirtileri çok çalismaya baglayarak doktora gitmedim. Ta ki agrilar dayanilmaz noktaya gelene kadar. Sonuçta kan tahlillerinde görülen sasirtici degerler, hastaligin teshisi ile sonuçlanan bir süreci baslatti. Konulan teshis, kemik iligi kanseriydi.
Aylarca, hastaligi kabul etmek istemedim. Aliskin oldugum tempoyu, islerimi devam ettirmeye çalistim. Bir süre sonra gerçek, olanca agirligi ile üstüme çöktü, yürüyemez hale geldim. Sonrasi kemoterapiler, avuç avuç yuttugum ilaçlar, aylarca hastanede yatislar, kök hücre nakli vesaire.. Diger kanser hastalarinin düstügü çukura ben de düsmüstüm.
Bu çukurda debelenirken, belki de ilahi bir yardim ve yönlendirme ile sifa enerjilerinin bize yardimci olabilecegini fark ettik. Fark ettik diyorum çünkü esim de benle birlikte bu çukura düsmüs gibiydi ve bu süreçte o da çok yipraniyordu. Birçok deneme-yanilmadan sonra Reiki'nin yeterli olduguna kanaat getirdik ve yogun olarak uyguladik. Nitekim faydasini ortaya serdi ve neredeyse, hasta olmazdan önceki halime dönmeyi basardim. Tek sikâyetim vardi: ilaçlar. Çok az ilaç kullanmama ragmen, yan etkiler rahatsiz edici boyuttaydi.
Ancak bütün bu süreç, benim dünyaya bakisimi, algilamami önemli ölçüde degistirdi. Daha önce hiç düsünmedigim, görmedigim bir dünyanin farkina vardim. Kendi bedenimin içinden dis dünyaya, dis dünyadan bedenimin içine, çakralar vasitasi ile akan enerjilerin ne denli önemli oldugunu yeni fark ediyordum.
Bedenimi hastalandirmistim. Olaganüstü kötü çevresel kosullar (elektromanyetik radyasyon) içinde yasamamin yani sira, diger çevre kosullari da anladigim kadariyla çok etkili olmustu.Çernobil faciasi sonrasinda, radyasyon bulutlari Karadeniz vadilerine yagmurlarla indiginde, çaylardaki radyasyon net olarak ölçülebiliyordu. Birçok insan akillilik ederek o çaylari içmedi. Biz içtik. Çünkü sanayi bakaninin ve Kenan Evren hükümetinin "bile bile" bu çaylari halka içiremeyeceklerini düsündük. Ne kadar safmisiz... Her neyse, simdi hastalandirdigim bedenime borcumu ödemem, be sefer onu sifalandirmam gerekiyordu ve bunu sadece ilaç içerek yapamayacagimi artik gayet iyi biliyordum.
Iyilesme süreci baslayip da üzerimizdeki baski hafifledikten sonra esim Yoga yapmaya baslamisti. Bir süre sonra, Yoga'nin ne kadar faydali oldugunu gözlerimizle gördük. Onu zorlayan sirt agrilari neredeyse tamamiyla yok olmustu. Benim de Yoga yapmam gerektigini söyleyip duruyordu.
Fikir olarak hemen benimsedigimi söyleyebilirim. Beden-zihin birlikteligini esas alan bir yöntem çok akillica görünüyordu. Peki, hangi Yoga'yi uygulamaliydim?
Kundalini Yoga hakkinda çok sey bilmesem de, enerji uygulamalari esnasinda, kuyruk sokumu altinda saklanan Kundalini enerjisi hakkinda bir seyler okumustum. Bu enerjinin kontrolsüz bir sekilde yerinden edilmesi halinde, zarar verebilecegini de biliyordum. Ancak, omurga boyunca dolasan bu enerjiyi dogru kullanmayi ögrenebilirsem, sifa bulmama çok yardimci olacagi konusunda bir inancim da vardi. Her yoga çalismasinin sonunda yapilan meditasyonlar da benim için çok önemliydi. Dolayisiyla daha fazla düsünmedim, benim yoga'm Kundalini Yoga olmaliydi.
Diger iki faktör de bu seçimi yapmami kolaylastirdi. Ilki Özlem hanimla tanismamizdi. Pozitif enerji saçiyordu ve Kundalini yoga'yi çok sevdigi her halinden belliydi. O orada ve o zamanda olmaktan mutluydu. Bunun artik ne kadar zor bulunabilen bir özellik oldugunu takdir edersiniz. Sonradan, Kundalini Yoga bilgisinin pesinde uzun bir yolculuk yaptigini ögrenince hiç sasirmadim. Ikinci soru da yanitlanmisti, hocamiz Özlem hanim olmaliydi.
Ikinci faktör, Kundalini Yoga'nin müzik ile iç içe olmasiydi. Müzige kendimi bildim bileli tutkunum ve müzigin "evrendeki uyumu yakalama çabasi" olduguna yürekten inanirim. Yoga derslerinde çalan müzikler gerçekten çok hostu ve beni Hint müzigi ile ilgilenmeye yöneltti. Hiç bilmedigim bir dünyanin kapilari aralanmisti.
Sonradan Kundalini enerjisinin, dogu (Budizm) felsefelerinde ne denli önemli bir kavram oldugunu ve binlerce yil önce (bu günkü tibbin da sembolü olan) bir çift yilan olarak sembolize edildigini ögrendim. Saygin bir mitoloji uzmani, etnograf olan Joseph Campbell'in "Transformations of Myth Through Time" adli eserini ve ayni isimle verdigi derslerin videolarini izledim ve anladim ki, Kundalini enerjisinin bilinçli bir sekilde vücutta dolastirilmasi, bireysel gelisme açisindan çok ama çok önemli. Campbell, bu videolarda, insanligin büyük çogunlugunun ilk üç çakra tarafindan temsil edilen "en temel hayvani iç güdüler - cinsellik - endise ve kaygilar" ekseninde yasadigini açikliyor. Oysa bu çok ilkel bir yasama sekli. Devaminda Campbell, kadim uygarliklarin Kundalini enerjisini dogru yönlendirerek üst çakralari, yani kalp, bogaz, üçüncü göz ve tepe çakralarini devreye alma konusuna ne denli önem verdigini de anlatiyor. Tüm bunlari dinledikten ve yasadiktan sonra, Kundalini Yoga'nin insani nereye tasiyabilecegini düsünmek heyecan verici.
Sözün kisasi, bize sunulan hediyeleri fark etmek için (benim gibi) hasta olmayi beklemek gerekmiyor. Onlarin farkinda olmak, iyi degerlendirmek gerekiyor. Biraz gecikerek de olsa, bunlari bana gösterdigi için, dogru insanlari bulmami sagladigi için Tanri'ya sükrediyorum.
Ümit Gülsen
Emin Ali Pasa Cad. Beyazgül Sok. 2/1
Suadiye

